16 Aralık 2012 Pazar

"Üniversiteye gidip da sikişmeden bitirenin beynini sikeyim" diyordu gölcüklü, endüstri meslek lisesi 3. sınıf öğrencisi serseri yakup. Kavruk tenli,ailesinden aldığı harçlığı sigara, içkiye yatıran bir civanmert idi o. Kavgaların aranan adamıydı. Anlattığına göre yaklaşık 1346 kavgada fiilen bulunmuş hiçbirinde de en ufak bir hasar almadan çıkmış bir winner idi. Zaten gölcükte herkes winner idi. Yakup, bir dönem sigaradan içkiden feragat edip para biriktirince ucuzundan bir mp3 çalar satın almış, içine arkadaşları ile birlikte zevkle- hatta huşu ile- dinledikleri, ruhlarına hitap eden özcan deniz, doğuş, güllü, müslüm gürses şarkıları doldurmuştu.

O gece, sınıf arkadaşları deli rasim -en yakın arkadaşı idi- ve sürekli babasının arabasını kaçırmasıyla nam salmış bulunan şahin ile birlikteydiler( o gece arabayı kaçırmamıştı). İkişer bira almışlar, birincileri bitirmişler, ikincileri henüz yarılamışlardı ki kafaları güzelleşmişti. " Bu aramızda kalsın, kimse 2 birada devrildiğimizi duymasın" dedi Şahin. Gülüyordu, gülüyorlardı. Onlar aşk için kendini üzmeyen delikanlılardı. Kendi hayal sevgililerini her gün aldatıyor, eve atıyor, inletiyorlardı. Hatta yakup un anlattığına göre bir defasında evde yalnız kaldıklarında yakup ve sevgilisi o işi yapmaya karar vermişler ve sevgilisinin kıçı kalorifer peteğini üzerine denk gelecek biçimde halvet olurlarken peteğin yerinden sökülmesi hadisesi vuku bulmuş idi. yakup bunu övünerek anlatıyordu. O akşam da içkili kafalarıyla pek çok kızdan bahsettiler.

Yağmur hafifçe çiselemeye başlamıştı. Şahin üç kişinin arasına girdiği o efsanevi kavgadan söz etmek istedi. Ancak saatler ilerledikçe kavga muhabbeti sarmaz oluyordu. Yarım saat içinde içkinin sarhoş ettiği genç ve civanmert gölcüklüler, karı gibi dedikodu yapmaya koyulmuşlardı. Yağmurun şiddeti artıyordu. Şahin fenalaşmaya başlamıştı. Üstü kapalı bir yer aramaya çıktılar. Bulundukları konum itibariyle eve gitmeleri olanaksızdı Donlarına kadar ıslanmışlardı. Yakup yoldan geçen bir arabaya eliyle "dur" işareti yaptı. Halbuki bir gölcüklü asla otostop yapmazdı. Yağmur altında durdurmaya çalıştığı arabanın durması Yakup'u şaşırttı. Her ne kadar durmasını işaret etmiş olsa dahi böyle bir şey beklemiyordu. Duran araba gök mavisi renkli, altına mavi ışık, kapı kenarlarına da çeşitli ve tarif edilemez aksesuarlar takılmış bir "doğan" idi. Belli ki içinde gençler vardı. Pencere yavaşça indi ve korkunç yüksek bir müzik sesi duyuldu ancak kontağın kapatılmasıyla müzik kesildi. bununla birlikte bir liseliye ait olduğu yüzünden anlaşılan jöleli kafa göründü:

- İyi akşamlar beyler, atlayın.

Yakup, rasim ve kendinden geçmiş bir halde yarı baygın bulunan şahin güçlükle arabaya bindiler. Güçlükle çünkü aracın arka koltuğunda zaten 3 kişi oturuyordu. Biraz sıkıştıklarında açılan yere rasim bindi. Dizinin üzerine dikkatlice yarı baygın Şahin'i yerleştirdi.Şahin in kıçının bir yanağı rasim in diğer yanağı yabancı bir lisenin yabancı bir öğrencisinin bacağının üzerindeydi. Şahin araca girerken kafasını çarpmış olduğundan -ve alkol de çok fena çarpmıştı onu- ağlamaya başlamıştı. Yakup ise ön koltukta oturan ve kendileri ile muhatap olan jöle kafanın dizinin üzerinde kapıya sırtını vermiş, kıvrılarak arabaya sığışmaya çalışıyordu.

Sessizliği arka koltukta oturan iki gencin- daha sonradan birinin isminin harun olduğunu öğreneceğiz- diyaloğu bozdu:

-İngiliz alfabesinde kaç harf var?
-Bizde bile 21 tane olduğuna göre onlarda bi 30-40 tane vardır. Dur bir dakika: 32 mi 33 müydü emin değilim.Sen biliyor musun lan? (arka koltukta şimdi 5 kişi olsalar da önceden 3 kişi idiler ve soru üçüncü şahsa idi)
Üçüncü şahıs cevap vermedi.

Derken araç hareket etmeye başladı. Müzik yeniden başladı. Yakup bir müzik duyduğundan emindi ancak o kadar yüksek sesle dinliyorlardı ki hangi şarkının çaldığını kestiremedi. Aracın içinde kimsenin kimseyi-hatta kendi sesini bile- duymasına imkan vermeyecek bir gürültü vardı şimdi. Yakup her tümsekte yabancı birinin dizinde zıplayıp dururken, tüm bu gürültüde sesinin fark edilmesi zor olduğu halde zır zır zırlayan şahin in arabadaki herkesin tadını kaçırdığını, kendilerini rezil ettiğini düşünüyordu ki arka koltukta en solda oturandan bir inleme, onun yanındakinden de Güllü nün seslendirdiği "biz bize yaşarken geldik oyuna" şarkısının nakarat kısmı "eller kadir kıymet bilmiyor anne" feryadı yükseldi.Ses tellerini yırtarcasına zorluyordu. Yakup o an teypte çalan şarkıya kulak verdiğinde arabanın içinde kopan kıyamaetin (gürültünün, çalan şarkının vs.)güllü nün bu nadide eseri olduğunu, tüm bu gürültü olarak algıladığı şeyin kaynağının kendisinin de favori parçası olan parça olduğunu gördü. Islak yollarda uçarcasına ilerliyorlardı.

Şoför koltuğundaki genç -zindan siyahı bir deri ceket giyinmişti- direksiyonu bir anlığına bıraktı ve sigarasını yaktı. Daha sonra gaz pedalı yakınlarına bıraktığı birasını kavrayıp havaya kaldırdı Güllü inim inim nakaratı tekrarlıyordu. En coşkulu anın geldiğine kani olduğunda " içelim" dedi. Arabaya sonradan binen üç genç dışındaki herkes şişeleri kafaya diktiğinde herkes yaralı(manevi anlamda) ama mutlu idi. Arabanın esas sahipleri yakup,rasim ve şahin' e iyi davrandılar. Onlarla pek çok ortak yönleri olduğunu görmüş gibilerdi. Hatta yakup bir ara yabancı bir kucakta olduğunu unutur gibi oldu.

Islak yolda şahlanmış bir at gibi idi gök mavisi şahin. Ancak yoğun bir koku hafif hafif sızlatmaya başlamıştı burunları...

Tenha bir yere çektiklerinde teypte güllü yorulmuş, deri ceketli şoför kontağı kapatmıştı. Herkes, deri ceketlinin işemek üzere arabayı tenha bir yere çektiğini anlamıştı. Hatta az sonra arka koltuktakilerden ikisi de ona katılmak üzere arabadan inmeye çalışacaklardı.

Yakup gözlerini ovuşturdu. Uykusu gelmişti. Bir anda burnuna uzun süredir hafif hafif gelen kokunun tahammül edilmesi imkansız bir kokuya dönüştüğünü duydu. Arkasına dönüp baktığında bir şey göremedi ama koku insanı feci halde rahatsız eden bir kokuydu. Derken dışarıya işemek için çıkanlardan biri-biraz  sonra isminin harun olduğunu öğreneceğiz- feryat edercesine sesinin yükseltti ve:

-"kim kustu ulan pantolonuma? hangi orospu çocuğu?" dedi.
bu sorunun aslında doğrudan doğruya kendilerine yöneltildiğini anlamak için Yakup'un pantolonu kusmuk içinde kalan gencin gözlerine bakması gerekmiyordu. Ancak yine de baktı. Baktığı yerde acı, kin, dayak görüyordu. Istırap, çile ve sopa...

arabada Şahin, yarı baygın uyurken dışarı sürüklendiğini az da olsa hissetti. Rasim ve Yakup ise yıllar sonra dahi hiçbir şeyi unutmadılar. O gün orada Yakup, bildiği tüm tanrılara (Allah, Yahve,Zeus, Azer Bülbül) sayısız kurtuluş duası etti. Ancak işe yaramadı.

-yapma harun yeter, heriflerin canları çıktı
-amın evlatları sizi insan yerine koyduk arabaya aldık..pat küt.. al sana göt oğlanı.. çat çut.

Her şey bittikten sonra olayların farkına varan, arka koltukta oturan ve öykü boyunca hiç konuşmayan  "üçüncü şahıs" oldu. O, yakup,rasim ve şahin arabaya binerken arka koltukta idi. Ancak hiç ağzını açmamış biraz da kendinden geçmiş haldeydi. Harun un pantolonuna kusanın kendisi olduğunu ölene dek kimseye söylemedi.







25 Kasım 2012 Pazar

Tutunamayanlar

Saçı kökten uca temizlemeyen şampuan
Sakal tersten alındığında rahat bir tıraş sağlamayan tıraş jeli
Yağı azaltılmamış, lif içeriği zengin olmayan ekmek
Katkı maddesi içeren domates salçası
Mario'da ejderhalı bölüme ateşle gelemeyen çocuk
Otobüste alkol alemlerini herkesin duyabileceği şekilde anlatan bakir
Kitap fuarına gidip ne bir kitaba göz atan, ne de bir materyal satın alan kitap kurdu
Sevgilisi mesajlarına cevap vermedikçe bir yeni mesaj daha yazıp ona da cevap alamayınca kızı arayan eleman
PES oynarken her daim Real Madrid-Barcelona maçı yapan ikili
CM oynarken önemli bir maç öncesi oyunu kaydeden genç
Metrobüs kuyruğu mücadelesinde önüne geçen orospu çocuğuna bir şey demeyen vatandaş
İnce eleyip sık dokuyarak aldığı ürünü beğenmeyip iki gün sonra bir kenara koyan tüketici
Saç tipine uygun tüm şampuanları denese de huzura eremeyen müşteri
Ayrıldığı sevgilisi eski sevgilisine dönen zat
İki günde bir kavga edip tartışan, akabinde barışıp sarmaş dolaş olan çift
Hayatını yabancı dizilerdeki karakterle tanımlayamayan sıradan insan





5 Ekim 2012 Cuma

Lokavt



Amerika sınırları içinde, uyuyan bir devken hortlayıverip son bir iki yıldır pek bir popüler oldu bu eylem. İşin özü para konusunda anlaşamamak. Geçen sene NBA'de başlayan lokavt modası bu sene NFL hakemleriyle devam etti ki yedek hakemlerin rezalet yönetimleri bir hayli konuşuluyor şu günlerde(bilhassa Conan O'Brien kardeşimiz birkaç programdır bu konuya takılıyor-bakın Conan O'Brien izliyorum ben, neredesiniz kızlar-). Son olarak NHL yönetimi ile oyuncular birliği, toplu sözleşme konusunda anlaşamadı ve maçlar 24 Ekim'e kadar iptal edildi ki Philadelphia Flyers oyuncuları Claude Giroux ve Daniel Briere bu boşlukta para musluklarını açık tutmak için Almanya takımlarından Eisbaren Berlin ile anlaştılar.
Ben bunu niye yazdım; yeni sezona hazırlık olsun diye yazdım. Isınma turu atmak lazım.


19 Eylül 2012 Çarşamba

SKANDAL

aga kusura bakma özel mesaj yazmayı bilmediğimden blog tarihindeki ilk skandala imza atıp sana ezik gibi buradan yazıyorum :) telefon numaramı sil o hat içindeki numaralarla beraber denize düştü aga yeni numaramı kaydet bir de bu mesajı görüp bana mesaj atınca şuna cevap ver: sende arda nın telefon numarası var mı?

yeni numaram: .(tatlı anının hatırına yazı yerine numarayı silmeyi yeğledim jdkfjlklfd)

17 Eylül 2012 Pazartesi

Moneyball




Hayatımdaki gerçeklerin yüzüme bir tokat gibi vurulması hoşuma gidiyor ghsgjdkhfjlşds

16 Eylül 2012 Pazar

Yine günlerden bir gün götümüz kalkmış

Evet sevgili dostlar, ezikliği malum blogumuzun hayali okuyucuları, merhaba,

başlıkta söylediğim gibi, yine günlerden bir gün götümüz kalkmış, cebimizdeki son paramızla sevdiğimize çikolata almışız. O son parayla yapılamasa bile üzerine para koyarak, biriktirerek yapılması gereken pek çok ödeme olduğu gibi, muhtaç olunan pek çok tüketim ve ihtiyaç maddesi de( gıda, kıyafet vs.) son paramıza göz dikmiş durumda iken hem de.

Elbette bizim 5 kuruşa sahip olmamamız, alacaklıların genital bölgelerinde değil, elbette adamlar verdikleri borcu, uzun zamandır alamadıkları paracıklarını tahsil etmek istiyorlar. ve elbette altı delinmiş ayakkabı, ütüsüz gömlek, çük bölgesi yamalı pantolon üzerimizde isyan ediyor, daha fazla kullanılmak değil," tarihin çöp sepetine" atılmak istiyorlar artık. ama çikolata da mühim haa. cici sevgili rolüne bürünmek, sevimli şaklaban olmak için de değil. maksat sevdiceğin yüzü gülsün, hayali olduğu kadar halden anlamaz baylar.

Gurbet zordur bilirsiniz. evet ama o gurbet yüzünden değil işte tüm bunlar, o gurbet değil benim söz ettiğim; aslında gurbet iki nokta üstüste "parasız  kalınan her yer"dir.

Bizde de var bokluk. zamanında insanlara borcu takmış ortalıktan tüymüşüz.(ayrıca ayakkabının altının delik olduğu görünmesin diye caddelerde sokaklarda moonwalk kasar olmuşuz, hatta bu alanda "Usta öğretici belgesi" kazanmışız hey gidi.)

E tabi alacaklılar da haklı olarak geri istiyorlar liracıklarını. ama kusura bakmayın, aşık bir adamın cebindeki son paranın "yeri var"dır ve o yer bellidir baylar: Çikolata reyonu.

 32 bembeyaz diş görmemize imkan sağlamasa bile, sevgiliyi biraz olsun gülümsetebilecektir o son paramız.

Tatlı yiyip tatlı konuşan bir sevgilidir artık karşımızdaki. Yüzündeki mutluluk bir tesellidir. Ama asıl teselli, biz, kasım soğuğu ( hem de sisli) gecelerde parasızlık yüzünden kara kara düşünürken ne yapacağımızı , gelen " 1 yeni mesaj"dır: " Çikolata için teşekkürler :)"

( son olarak:
okusanıza la bu blogu mal mısınız? gül gibi blog işte.)

5 Eylül 2012 Çarşamba

Get the Gringo

Ahı gitmiş vahı kalmış, kafayı İsa ile bozmuş denen Mel Gibson abimizin pilinin diğer yaşıtlarına oranla daha uzun ömürlü olduğunu gösterdiği, her ne kadar bunu demek istemesem de oynamakla yetinmeyip filmin senaryosunu da yazıp  Payback filmine göndermeler yaptığı film. Nedir onlar; dilencinin parasını alması, sigaran var mı-ateş ister misin muhabbeti, Payback'teki kadar üstünde durulmasa da eşi ve ortağı tarafından sırtından vurulması, vb. Bunlar her filmde olur demeyin, özenle seçilmiş ince göndermeler bunlar. Uzun saçlı, kürdan, siyah giyen bir rakçı gibi konuşmak istemezdim ama durum böyle.



1- Filmin başrolünde güzel kadın oyuncu yok. Benim gibi bir abazan için iç burkan bir olay.
2- Oyunculuklar fena değil. Beklentilerim yüksekti, hayal kırıklığına uğradım, Mel Gibson'dan daha iyi bir film beklerdim diyenin sevgilisini makas pozisyonunda ziksinler.
3- Bir deşarj filmi. Size bir şey vaat etmiyor. Dolambaçlı bir senaryosu yok. Soru işaretleri bırakan sahneler, sonunda aa bu böyle miymiş dedirten bir şey yok. Ferah film.
4- Filmi izlerken güzel olup olmamasındaki en önemli kriterim olan filmi durdurup başka şeylere bakma eyleminde bulunmadım hiç. Demek ki güzel film.
5- Üzülerek söylüyorum feys duvarına yazmayı gerektirecek türden ciks cümleler yok :/
6- Peter Stormare'ın parmak kesme/kestirme huyu tam gaz devam etmekte.
7- Stormare ve Dean Norris'in rolü fazla yok. Hatta Norris 1-2 dakika görünüyor. Burada Breaking Bad izliyormuş numarasına yatıp karı sikme şansımı zorlamak istedim.
8- Filmin sonlarına doğru hapishane müdürüyle yan yana olduğunu anladığı sahneye hastayım.
9- Stoch
10- Alex

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Vaslui-Fener



Bugünün Ramazan eğlencesi olacak kuşkusuz bu maç. Kahvede Fb taraftarını izlemek için maç parası verecek ve golün geç gelmesi için dua edecek olan Gs taraftarları eğlenecek en çok ki milli maçtan, Gs'nin maçından bile daha heyecanlı bir şekilde bekliyor adamlar böyle fırsatları. Günün olası eğlence menüsünden bir iki örnek:

Fenerbahçe 60. dakikaya kadar gol bulamazsa adı bildirilmeyen Krasic için: "madem aldın oynat şu Krasic'i be hayvan herif" nidaları yükselecek.

Fenerli topçuya en ufak bir temas, müdahale yokken, oyuncunun kendisi bile faul diye itiraz etmezken kalabalık hep bir ağızdan: "yeter aq be siktin takımı" diye bağıracak, Fenerli topçu rakibin anasını bellediğinde, elemanın bacağından krampon çivisi çıktığında, adam sezonu kapadığında bile "ne var aq bunda anca kendinizi yere atıyorsunuz ibneler" diye çıldıracak.

Ki akşam saat 9 itibariyle ben de bu gruba dahil olarak izleyeceğim maçı. Formamı da giyeceğim ki maç sonu olur da elenirsek çıkan arbedede Fenerli kardeşlerim beni es geçsin. Fenerli olmak bambaşka bir şey, öyle böyle değil.

Katkılarından ötürü Cemalime teşekkürler, turla döneceğiz işalla hsgjkhdlfş

22 Temmuz 2012 Pazar


"birazdan okuyacağınız yazı yaklaşık 10 yıl önce sona eren bir dönemi anlatmaktadır. Bugünün çocukları, bu yazılanlara boş bakacaklar, anlamlandıramayacaklardır.. çünkü artık her çocuğun üstünde tuttuğu takımın renkleri bulunan bir futbol topu mevcuttur. sahaları belediyeler yapmıştır. 10 yıl önceki gibi upuzun ovalarda futbol oynanmamaktadır. upuzun ova yoktur zaten. Fabrikalar kurulmuştur. o bomboş düzlüğe çıktıktan sonra aşağı mahalleyle oynanacak maça saniyeler kala " işte ali sami yen de dev maç" diye çığırtkanlık yapan bir arkadaşa da sahip değillerdir bizim çocuklarımız.."

Bir mahallede çocuklar arası hiyerarşiyi belirleyen şey futbol topuna sahip olmak ya da olmamaktır. Bir metafor olarak futbol topu gücü simgeler. Top sahibi çocuk, mahallenin tüm sportif yaşantısına yön verir. Onun canı o gün dışarı çıkmak istemiyorsa- yahu dışarı çıkmıyorsan da topu ver biz oynayalım, akşam getiririz gibi zırvalara kulak asmayıp topunu da kimseyle paylaşmıyor ise- o gün mahallede sportif bir aktivite görülmez( topsuz yapılan sporlar mahalle aralarında pek yayılma imkanı bulamamışlardır). Aylık, japon kale, tek/ çift kale maç, aşağı/ yukarı mahalleyle maç gibi gavurları kıskandıracak çeşitliliğe ve zenginliğe sahip olan mahalli spor yaşantımız "topun sahibi çocuk" tarafından şirket prensiplerine bağlı kalınarak( yani vahşice) yönetilmektedir. Topun sahibi olan çocuk buyurgandır. Vicdansızdır. Topuna tepik atmasını istemediği adama çekinmeden söyler " sen oynamayacaksın". Mahrum edicidir, kanun koyucudur. teknik direktör, kulüp başkanı ya da şirket yöneticisi jargonuyla konuşur: " seninle çalışmak istemiyoruz". Yağcıları çoktur, ama gerçek dostu yoktur onun.

bu diktatoryal rejimi kimi zaman iktidar kavgaları tehdit edecektir.hazır olmak lazımdır. mahalleden bir başka "durumu iyi " çocuk top alır da tahta ortak çıkarsa hani filler çatışırken çimenlere yazık olur ya işte o durum vuku bulur. taht kavgaları şiddetlenince maç sırasında kale ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bir yerde bulunan dikenli tellere temas edip patlar o toplardan biri. -kaza süsü verilerek tabii- bakın ne tesadüf ki taht kavgası yapan taraflardan biridir o topu oraya atan kazma!  velhasıl mahallede top sahibi çocuk sayısının artması her daim krizi beraberinde getirir. patlayan toplar ise futbolsuz bir çocukluktur bize, çimenlere..

taht kavgalarında galip çıkan taraf her zamankinden de çok despotlaşır.  ekonomik buhran içindeki mahalle çocuklarını boyunduruğuna alır. artık aşağı mahalle ile maçlar onun topu olmadan yapılamıyordur. çünkü aşağı mahalle de garibanlarla doludur. İşte böyle böyle emperyal bir güç olur " topun sahibi çocuk". mahalleler arası maç her daim onun keyfine göredir artık. saati, günü, ve en önemlisi skoru bile o belirler. o akşam yemeği için evden çağırıldığında maç biter. ve elbette "oyun dışı kalan çocuklar, kendileriyle çalışılmak istenilmeyenler." onlar kendi aralarında örgütlenip toplu oyun haklarının( gülmeyin efendiler! bir çocuk için ne demektir bu?) ellerinden alınışına başkaldırmazlar. örgütsüzlerdir çünkü. yaş 10 bilemedin 12 dir. Onlara da çok mantıklı gelmektedir " top benim değil mi kardeşim? oynatmıyorum işte" ideolojisi.

çocukluktur işte...

3 Temmuz 2012 Salı

Hızlandırılmış Paul Verhoeven Kursu

Bölüm 1: Hallow Man Ne Büyük Hayal Kırıklığıydı Öyle :(

Övmek için önce yermek gerek mantığından yola çıkılarak kurulan bir cümledir bu. Geniş kitlelere ulaşan bir film olmadığı için ortamlarda koz olarak kullanılacak pek bir yanı yok. Bir tek adamın çektiği filmlerden bahsedilirken değinilebilir bu mevzuya. Bilgi haznenizin geniş olduğunu, ahtapotların aslında 2 kolu ve 6 bacağı olduğunu bildiğinize dair bir işaret olabilir zira. Unutulmamalı ki her puan altın değerinde.

Bölüm 2: Verhoeven Yeni Bir Bilimkurgu Filmiyle Sahalara Geri Dönüş Yapsa Ya :)

RoboCop, Total Recall, Starship Troopers gibi bilimkurgu eserlerine imza atan Verhoeven abimizin karılı kızlı ortamlarda kulaklarının sık sık çınlatılmasının sebebidir bu temenni. Ulan amcık ağızlı, bu filmler, o dönemlerde kişilere farklı, uçuk ve yaratıcı geldiği için beğenilmişti ki 80'li, 90'lı yıllardan bahsediyoruz. Şu zaman diliminde böyle filmler çekse adamı bir sikmediğiniz kalır. O yıllardaki güzellik efektlerde ve ilginçliklerdeydi zira göze farklı geliyorlardı. Artık ahuaha dedirterek ekran başında garip bir şekilde kendini izlettirecek bir şey kalmadı zira her şeyi gördük geçirdik artıkın.

Bölüm 3: Üç Memeli Kadın Yoksa Yeni Total Recall'u İzlemem Hacı :)

Yukarıda yazdığım ilginçliğe örnektir bu ablamız ve yeniden çevrim filminin yaklaştığı şu günlerde bilhassa sözlük camiasının dilinden düşmeyen bir olay oldu bu. Twitter'da trend topic olmasını beklerdim ama o kadar abartılmadı. Filmi izleyen izlemeyen her godoş kardeşimizin belirtmeden geçmediği bir cümle olduğu için ablamız da ele ayağa düştü ne yazık ki. Zaten filmde Ironside bunu vurup öldürüyordu, nereye göreceksiniz amınıke.


Bölüm 3: Turks Fruit, Black Book, ve diğerlei

Verhoeven konusunda şampiyonluğu garantilemek için alınması gereken son ve en zorlu viraj. "Hollanda tarihinin en iyi filmi abi ya" etiketine sahip Turks Fruit ve Paul'ün ölmediğini gösteren Black Book, karşınızdaki hanım kızımızdan tam puan almak için pastanın çileği olacaktır kuşkusuz.

Ekstralar

Bölüm 4: RoboCop Filmindeki Orospu Gibi Sakız Çiğneyen Yavşak Karı


Zenci siki görme uğruna Alex Murphy abimizin doğranmasına, vücudunun parçalara ayrılmasına sebep olan linç edilesi zat. Bardağın dolu tarafından bakacak olursak, RoboCop'un yaratılmasında başrol kendisinin. Yine de ağzındaki sakızı ve her işi eline yüzüne bulaştırması, kafasını yangın tüpüyle ezmek için yeterli sebepler.


Bölüm 5: Safi Çene Olan Piç Zenciler


Bunların temel çalışma prensipleri sürekli konuşmak,  kafa atma isteği uyandıracak şekilde gülmek, sempatik görünümlü kafa ütüleyici olmak ve kötülerin tarafında olmak. Zaten bu filmlerdeki siyahi sayısı bir elin parmağını geçmez, olanlar ise babadan oğula nesil görüldüğü gibi.




Bölüm 6:

Ronny Cox


RoboCop ve Total Recall filmlerinde orospu çocuğu rollerini üstlenmiş olan abimiz. Robocop'ta yaptığı robot bozuk çıkar ve bir başka adamın bizim Robo'yu(çok içli dışlıyızdır) yaratmasıyla kudurur, adamı saçından başından tutar, domaltıp sikecekmiş havaları verir ve bahsi geçen kişiyi öldürtür, en sonunda kendisi binanın tepesinden yere çakılır.
Total Recall'da ise marsla ilgili hain planları vardır. Marsın tapusunu almak için mutantları şutlaması gerekmektedir. Arnold abimizi kafalar, tuzağa düşürür ama Arnold bu, pabuç bırakmaz kimseye. En sonunda gözleri yuvalarından çıkıp ölür bu filmde de(Spoiler mı, hahahaa).

Michael Ironside



Sam Fisher'a sesiyle hayat veren, birçok hatırı sayılır filmde oynamakla birlikte adını geniş kitlelere duyuramayan, bununla birlikte bok gibi filmlerde bir hayli oynamışlığı olan bir zat. Paul'e Starship Troopers ve Total Recall filmlerinde eşlik etmekle birlikte Scanners filminde de oynamışlığı var. Bilimkurgu koleksiyonu geniş denebilir.

Sharon Stone


Filme güzel hatun koyalım mantığının bir ürünü olup olmadığı bilinmese de sonuç olarak Sharon Stone, Total Recall ve Basic Instinct filmlerinde oynamış bir ablamız. Hatta bu sayede David Morrissey denen, seviştiği kadına odunumsu bir şekilde "turn around" diyen bir insan evladı kendisine çakma fırsatı buldu. Special thanks to Paul kuşkusuz.

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Working Man vs Tamirci Çırağı

Biri genel anlamda işçi camiasına ithafen yazılmış gibi duran, diğeri "işçisin sen işçi kal" kısmıyla dillere pelesenk olmuş, bununla da kalmayıp yazları uzun saçlı gitarcı kardeşlerimizin çalmaktan bıkmadığı iki şarkı.

Working Man, 1 Mayıs'ta mutlaka çalınması gereken bir şarkıdır aslında. Hatta alarm müziği, işe başlangıç müziği olmalıdır, mesai bitiminde çalınması gereklidir.

Saat 7'de kalkar, 9'da işe giderim
Hayatımı yaşamak için vaktim yok, durmadan çalışıyorum

Hep şu ankinden daha iyi bir şekilde yaşayabilirim diye düşündüm
Sanırım bu yüzden bana işçi diyorlar

5'te eve giderim ve kendime güzel, soğuk bira alırım
Bana işçi diyorlar, sanırım gerçekten öyleyim

Yazarken göz yaşlarıma hakim olamadım, bu şarkı sembol olmayı sonuna kadar hak ediyor kanımca :'(

Ayrıca, Working Man'den bahsetmek için Tamirci Çırağı şarkısını kullanmamdan ötürü eli gitarlı Akdeniz Akşamları gençliği tarafından tacize uğramam umarım.

20 Haziran 2012 Çarşamba

Azılı gölcüklüler

"Piç Yuvası" dergisinin düzenlediği, 1. geleneksel yılın gölcüklüleri yarışması sonuçları açıklandı:

Cühelaya not: Gölcüklü, kafasında saç yerine jöle taşıyan, toplum huzurunu bozmayı kendine görev edinmiş, ailesinden gizli sigara içen, karıya kıza kanser derecesinde düşkün -ama çoğunun 25 yaşına kadar asla eline kız eli değmez, bir kısmı ise para karşılığı yıpranmış bir fahişeyle susuzluğunu dindirir-, " karı kızın olduğu her yerde umut vardır" mottosunu kendine şiar edinmiş, eğitimsiz kitleye verilen addır.

El şakaları yapmak, ağız dolusu tükürük eşliğinde herkesin duyabileceği desibelde küfür etmek, nedensiz yere kavgalara karışmak ve - en ayırd edicisi- dapdar gömlek, tişört tercih etmek bu kitle mensuplarının genel özelliklerindendir.

Tekrar yarışmaya dönelim. İşte sonuçlar:

5 NUMARA: Gerçek bir Gölcüklü işte böyle olur. Abazanlık, saç baş, giyim tarzı her şey yerli yerinde. Ellerimiz kanayıncaya kadar alkış gönderiyoruz...


4 NUMARA: O saç, o giyim tarzı, o serseri hava, o gözlerden fırlayan kin,nefret ve küfür...Bunlar bir gölcüklünün olmazsa olmaz özellikleridir evet.  Ama bu kardeşimizi 4 numaraya taşıyan, diğer gölcüklülerden ayıran esas unsurlar: Tabanca ve kemer. Gerçek bir gölcüklü ile karşı karşıyayız.




3 NUMARA: Söze gerek bırakmayan bir kardeşimiz. Bir gölcüklü ekranlardaki yetenek yarışmalarına katılan çoğu gencin yaptığı gibi yapılması gereksiz hiphop hareketlerini elbette çocukluktan itibaren denemeli, öğrenmeli, yapabilmelidir. Ancak bu arkadaşımız o tipik gölcüklü hareketini başka bir gölcüklü ritüeliyle ( gölcüklüler istedikleri yere işemekte serbesttirler) birleştirmiş. (Son iki rakibi bu kadar iyi olmasaydı birinci olacaktı.)




2 NUMARA: Aşağıda yarışmamıza bir ekip çalışmasıyla katılan gölcüklü kardeşlerimizi görüyorsunuz. Kendilerini kutluyoruz. Gerçekten hayranlık uyandıracak düzeyde gölcüklü olduklarını söylemek gerek. Özellikle futbol takımı posteri diliyile konuşursak "oturanlar" diye tabir edebileceğimiz arkadaşların her biri, bu yarışmada bireysel dereceler elde edebilecek düzeydeler. Ancak onlar bir ekip olarak müracaat etmişler. Kendilerini yürekten kutluyoruz. Müthiş bir ekip. Müthiş bir çalışma. Teşekkürler.




1 NUMARA: Geldik bu yılın şampiyonuna. Sözlerin tükendiği noktalar vardır. İşte o noktalarda şampiyonlar vardır. Sihirli anlar, sihirli adamlar vardır. Gölcüğü en iyi yansıtan adam... Tek başına gölcüğün bir yansıması o. Bİr kültür taşıyıcısı, kültür elçisi. Önünde saygıyla eğiliyoruz...















16 Haziran 2012 Cumartesi

Gölcüklü Olmak

Maksimum şebekliğe rağmen kızlar konusunda yüzün gülmemesi, hayatın cilvesi, ve daha bir sürü şey. İşte Gölcüklü olmak böylesine ultimate kanserli bir hücre. Bu alemin Gattuso'sudur Gölcüklüler. Çalışırlar, didinirler, saçlarını dikerler, sakal bırakırlar, Facebook, Netlog, vb sosyal paylaşım sitelerini kuşatma altına alırlar, mahalleli kızların namus bekçiliğini yaparlar, kahvedeki amcaların favori adamıdırlar ama sonuç olarak başkanın kızını her daim Pato gibiler siker.

Günün birinde telefonuma gelen şu mesajla irkilmiştim: "Aga senin bir osman vardı, hani özürlüye benziyordu, ne oldu ona?"

Osman; Gölcük'te erkek başına %0.00001 kız düşen bir meslek lisesinde okumuş Gölcüklü bir yiğit. Kıvırcık, bonus saçlı, gözlüklü, komik, sempatik, ama hiçbir kızın dönüp bakmadığı biri. Üniversite olarak özelde okumayı tercih etti. Zaten özel üniversitede kız garanti olmalı. Hatta üniversite bunu belirtmeli ve dağıttıkları broşürde yazmalı.

Osman istemez mi İncir Reçeli'ndeki Halil Sezai gibi bir hayatı olsun, gündüz iş yapsın(yataktan kalk, masaya geç, bilgisayarda bir şeyler yazıp gönder), akşam bara gidip sikişsin, Taksim gecelerine akmaktan telefona cevap vermeye vakit bulamasın, tek derdi laikliğin elden gitmesi olan azılı bir Kemalist olsun. İster tabi, niye istemesin, o bir Gölcüklü sonuçta. Ama bunların yerine "Baba yaptım ama sınav zordu harbi, kasmışlar biraz bu sene" deyip, babasının "Senden bir nane olmayacak" bakışı eşliğinde özel üniversiteye(burslu olsa gam yemem) paketlendi Osman.

Bir Gölcüklü asla ama asla "yalnız, yakışıklı, kuul erkek" olma olayını tadamayacak zira bu arkadaşlarda böyle bir seçenek yok. hepsi standart model apaçi. Siz Miroslav Stoch'u kitap okurken, Fazıl Say konserinde kendini müziğin akışına bırakmışken ya da Ortadoğu'daki su ve petrol sorunu hakkında arkadaşlarıyla tartışırken hayal edebiliyor musunuz? Edemezsiniz, Gölcüklüler için de durum aynı. Yağmurlu havada su yok bu arkadaşlara. Bu hayat siz Gölcüklülere acımadı. Eğer bir gün psikopat bir seri katil olup çıkarsanız sizi haklı görecek tek kişi ben olacağım, emin olun.

10 Haziran 2012 Pazar

DÜNYA TARİHİNDE BUNDAN DAHA MAKARA BİR ŞEY OLMADI

"şimdi bunları söylüyorum, bunlar da para olmalı.’’

EPİGRAF OLARAK YUKARIDAKİ CÜMLEYİ SEÇMEM ELBETTE MALONE AMCA'NIN AMERİKAN BASINI TARAFINDAN YILIN İTİRAFI OLARAK DEĞERLENDİRİLEN İTİRAFINI GÖLGELEYEMEZ.
O İTİRAF Kİ SALLAMA ROPÖRTAJIN ŞAŞIRTICI AMA STATİK DÜZENİNİ SARSAN, YIRTIK DONDAN ÇIKAR GİBİ BİRDEN PATLATILAN VE ROPÖRTAJ ARASINDA REKLAM ARASI İŞLEVİ GÖREN BİR BÖLÜMDÜR.  O EFSANEVİ( EN SEVDİĞİM) "İTİRAF" BÖLÜMÜ BİLE TEK BAŞINA TÜRKÇE BİLMEYEN GAVURLARA ACIMA SEBEBİDİR. YAZIK SİZE GAVURLAR. BU MAKARA KAÇAR MIYDI?
ibo jordan'ı şaşırttı

nba şampiyonluğu için utah jazz'la final serisi maçlarına çıkan c. bulls'lu yıldızlar, türkiye'deki transfer rakamlarına inanamadı.jordan, ibrahim kutluay'ın aldığı transfer ücretini duyunca, ‘‘dalga mı geçiyorsun’’ derken yüksek rakamları eleştirdi.

bulls'un uğur merkezi

yer: chicago drake otel. burası, bulls'un karargahı. otelin alt katında blues bar var. ve burası chicago bulls oyuncuları için uğur merkezi. ‘‘ne zaman bir maçtan önce buraya gelirsek kazanıyoruz’’ diyorlar. ve bu otele basın mensuplarının girmesi yasak. ancak büyük tesadüf, türkiye'den rezervasyonumuzu buraya yaptırmışız. çaresiz bizi kabul ediyorlar. tek şartları var; fotoğraf çektirmemek. ‘‘tamam’’ diyoruz.

yine mi efes?

blues bar'da, michael jordan, scottie pippen, toni kukoç luc longley, jud buechler, steve kerr birarada. ve sonra güzel bir sohbet başlıyor. önce avrupalı toni kukoç geliyor. ve ilk sorusu, ‘‘türkiye'de kim şampiyon oldu, gene mi efes?’’ diye soruyor. ‘‘hayır’’ diyorum, ‘‘ülker oldu bu sene.’’ ‘‘değişiklik iyi’’ diyor kukoç ve ekliyor, ‘‘ama ülker bir türlü avrupa'da iyi yerlere gelemiyor.’’

avrupa, ilkokul

biz kukoç'la avrupa'daki basketbolu konuşurken scottie pippen araya giriyor, ‘‘siz neyi konuşuyorsunuz? avrupa hala bizim ilkokulumuz’’ diyor. kukoç dönüp ona cevap veriyor, ‘‘ama ben avrupa'dan geldim’’. başta jordan olmak üzere diğerleri takılıyorlar, ‘‘hala ilkokuldasın.’’ sonra ‘‘türkiye'yi tanıyor musunuz’’ diye soruyorum.

jordan'ın yorumu

hepsinde ufak tefek bir imaj var. ama en iyi bilgiyi kukoç veriyor. ‘‘biliyor musunuz, türkiye'de ortalama bir oyuncu yılda 2 milyon dolar kazanıyor.’’ işte burada basketbolun efsanevi adamı michael jordan lafa giriyor, ‘‘yanlış yapıyorsunuz. dışarıdan oyuncu alarak, para vererek, onları transfer ederek hiçbir yere varamazsınız. kendi ürününüzü kendiniz yetiştirmeniz gerekir.’’

postacı'dan yılın itirafı

utah jazz'ın ‘‘postacı’’sı ve büyük silahı karl malone, kaybedilen ikinci maçtan sonra bir basın toplantısı düzenledi. malone şunları söyledi: ‘‘bütün jazz taraftarlarından özür diliyorum. kazandığımız ilk maçta da, kaybettiğimiz ikinci maçta da son derece kötü oynadık. eğer ben bu kadar kötü oynarsam, biz bu seriyi kazanıp şampiyon olamayız.’’ bu açıklamalar amerikan basınında, ‘‘yılın itirafı’’ olarak değerlendirildi.

dalga geçiyorsun?

bu arada, ibrahim kutluay'dan bahsederek devreye giriyorum, ‘‘bir türk oyuncu, bir başka kulübe yaklaşık 10 milyon dolara transfer oldu’’ diyorum. cevap hemen geliyor, ‘‘o zaman niye nba'e gelmedi. nba'de 10 milyon dolarlık transfer yok.’’ ibrahim'in 3 yıl için 5.5 milyon dolar alacağını söylüyorum, ‘‘dalga geçiyorsun’’ diyip devam ediyor:

para vermelisin

‘‘bu parayla nba'den takımı avrupa'da kupalara taşıyacak oyuncular alırsınız, doğru düşünün. basketbol parayla oynanmaz. elbette para kazanılır. ama önce oyuncu basketbol oynamayı istemeli. işler paraya geldi mi belirli bir noktadan sonra olmalı. yani benim gibi. attığım adım para. sana şimdi bunları söylüyorum, bunlar da para olmalı.’’

denge gerek

bu sırada scottie pippen devreye giriyor, ‘‘türkiye'nin yükseldiğini duyuyorum. ama ne olduğunu bilmiyorum. fakat bu paralar çok. önce dengeyi kurmak gerek’’. ve sonra yeniden nba'e dönüyoruz. hepsi, ‘‘biz utah'ta bir maç kazanmamız gerektiğini biliyorduk. onu yaptık ve bundan sonra da işi bitireceğiz’’ diyorlar.

2 Haziran 2012 Cumartesi

Sözlükten Bir Kızla Tanışma Evresi

Cansu, interaktif sözlük aracılığıyla tanıştığım, hatırı sayılır bir devlet üniversitesinin hatırı sayılır bir bölümünde(halkla ilişkiler okuyan bir kızla diyalog kurmamı beklemiyorsunuzdur umarım) öğrenim gören bir kızımız. Muhabbetin hemen başında gerek bilgi birikimiyle, gerek kullandığı hoş mizah ile farklı olduğunu ortaya koyan birisi.

Kendisiyle genel kavramlardan, haberlerden ve sinemadan başlayan muhabbetlerimiz bir süre sonra yerini, kişilerin hayatlarında yaşadıkları olaylara, şu anda ve geçmişte yaşanan komik ve acılı anılara bıraktı. Sıcak, samimi, olgun yorumlarımla onu rahat hissettirmek, kafasını yaslayabilecek bir omuz olduğumu kanıtlamak, kurduğum cümlelerle onu mest etmek geçmişte edindiğim tecrübelerden ötürü zor olmadı. Müthiş bir çekim kuvveti vardı bu kızın. Kendisinin peşinde şu şekilde fır dönmeye başladım:



Sözlükte başlayıp Msn'de devam eden, sabahlamaya kadar varan uzun sohbetler bir süre sonra yerini ciddileşmeye, birbirini yoklamaya, bir nevi kur yapmaya bıraktı. O dakikadan itibaren başlayan "ilk kim fotoğrafını koysana diyecek" yarışmasını benden katbekat daha cesur olan Cansu kazandı. O esnada kazandığım zamandan istifade ederek klasörlerdeki fotoğrafları tarayıp, hemen her kıza kakaladığım, 40 yılın başı elimin yüzümün düzgün çıktığı fotoğrafı buldum. 

Ve işte o an... karşımda bu özgüveni nereden bulduğunu çok merak ettiğim, tartıya koysan kemiksiz 80 kilo civarı gelecek olan bir Cansu çıktı. "Allah'ım, neden ben, neden Kemal'e hep taş gibi sevişgenleri veriyorsun da bana böylelerini yolluyorsun" diyerek çemkirdim bir süre kendi kendime. Formula 1'da(van diye okudum dikkatinizi çekerim) pit alanını kaçırdığım günden bu yana hiç bu kadar sinir stres sahibi olmamıştım. İlk andaki şok, yerini fotoğrafı adam akıllı incelemeye bıraktı. Kendimi kandıramazdım, kol gibi bir gıdık ve o tombik yanaklar balkondan baksan bile belli oluyordu. Düşündüm, en azından memeleri dolgundur dedim, ama bu bile kendisine sıcak bakmama yetmiyordu, olmuyordu. Günlerdir harcadığım çabanın karşılığı bu olmamalıydı hiç kuşku yok ki. Sigara içen biri olsaydım kül tablasını sigaraya boğardım o esnada. B planını devreye sokmalıydım, yavaş yavaş, sindire sindire, alıştıra alıştıra. Neydi bu; kendisinden kurtulma süreci. Ondan kaçmak, yazdıklarına cevap vermemek, arada sırada aksi tavırlar sergilemek, muhabbeti "slm, nbr" kısır döngüsüne kadar düşürmek, vb... Hayal kırıklığı ile kapatılan bir serüvendi bu, her iki tarafın da sonuca boyun eğmesiyle sonuçlanan ve yeni maceralara doğru yola çıkmasına sebep olan...

1 Haziran 2012 Cuma

Kızı Buldun Bizi Unuttun

Jöle ile tel tel havaya kaldırılmış saçların, beyaz gömleğin, üstten açılan üç düğmenin, bundan istifade edip ortaya çıkan göğüs kıllarının, soluk mavi renkli kot pantolonun, pazar malı siyah kemerin cümlesidir kızı buldun bizi unuttun. Davar mahalle kızlarının peşinde koşanların, Facebook'ta "varlığımın kıymetini bilmeyenleri yokluğumla terbiye ederim" yazanların, sahilde elleri ceplerinde amaçsızca dolaşıp "moruk geçen kıza bir çakmışım var ya, apartman inledi ehuuu" muhabbeti yapanların(ki hemen hemen hepsi karşı cinsin elini en son 3-5 yaşlarında sokakta dolaşırken tutmuşlardır), aynı türden bir canlının vajinayı bulup ortamdan toz olmasıyla birlikte uğradıkları ihaneti anlatır kısacası. İçten içe bir sitem belirtir, "dal rüzgarı affetse de kırılmış bir kere" mesajı vermekle birlikte açık kapı bırakmaktır ihanet edene. Acıtandır...

İsimden Kaybedenler-Yutaka Fukufuji


Japonlar garip insanlar, aynı dil yapısına dayanmamız ve teknolojik bireyler olmaları haricinde pek elle tutulur(penise gönderme yaptım burada sghdfkj) yanları yok. Tabi ülkemizde gerçek hayattan dışlanmış, yarattıkları dünyada yaşamaya çalışan kızlarımızın sevgilileri olmaları dışında.

Neyse, fotodaki arkadaş Yutaka Fukufuji. Japon menşeili hokey kalecisi. Nhl'de Los Angeles Kings ile 4 maç oynadı, sonrası malum; bir daha kendisinden haber alınamadı. Bir kere o soyadıyla yaşaması hata. Gerçi açsan baksan sözlüğü, Fukufuji "erdemli, kudretli" manasına geliyordur Allah bilir. Bu Japonlar cidden garip insanlar.



31 Mayıs 2012 Perşembe

Ah Erdal

Otobüse bindiğimde dikkat etmemiştim ona. O şaşkınlık verici insana. Yüzünü görmemiştim. Birazdan, yanında oturanzavallı sırdaşının kafasını siktiği yetmiyormuşçasına benim kafamla da halvet olacak olan o kızın, bu denli çenesine hakim olamayan biri olduğunu bilsem elbette önündeki koltuğa oturmaz otobüsteki diğer boş koltuklara seğirtirdim. Cırtlak sesi oturur oturmaz kulaklarımı parçalamaya başlamış, başka hiçbir şey düşünmeme imkan bırakmamıştı.Konuya ortadan dahil oldumsa da kızsal mevzulara merak duyan kişiliğim,  bu cırtlak anlatıcıya rağmen konuya duyarsız kalamadı.

Kız henüz bir haftalık sevgilisi "Erdal"' ı anlatıyordu. " Öncekilerden çok farklı biri" dediğinde oldukça hareketli bir aşk yaşamı olduğunu anladım( oysa ne büyük bir saygısızlıktır eski sevgililerle kıyaslamak yeni sevgiliyi!). Daha sonra ikinci bomba geldi: " O kadar nazik bir çocuk ki susadım desem hemen gidip su getiriyor, daha sigarayı ağzıma koyar koymaz çakmağını çıkarıp sigaramı yakıyor falan yane öyle kibar yaa". İşte burada aklımda tilkiler dolanmaya başladı. Olay hakkında öğrendiklerimi yorumlamaya başlıyordum. Bir kere şurası muhakkak ki bu kız oldukça güzel bir kız. "Yüzünü, vücudunu görmeden nereden anladın ?"dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle bir akıl yürütme yöntemi var. Eğer son derece normal bir erkek olan "susayan sevgilisine su getiren, getiremese de bunun için çabalayan erkeği" " kibar erkek" olarak tanımlıyorsa bu kız kesin daha önceden magandalarla, barzolarla çıkmıştır. E herkesin malumudur ki magandalar ve barzolar, her zaman en güzel kızları kapar. Bu tarih boyunca böyle olmuştur. Erdal ise ne maganda ne barzo, senin benim gibi sıradan, efendi bir adam olarak defalarca barzo kollarında sürüklenmiş bu güzel( olduğu düşünülen) kızı bir mucize eseri elde etmiş görünüyordu.

Kız anlatmayı sürdürdü: " Bazen mesaj atmıyorum, arıyor cevap vermiyorum, bağırıyorum, kızıyorum ona ama hiçbir şey söylemiyor. Hep alttan alıyor. Erdal gerçekten diğerlerinden çok farklı biri". Bu duyduklarım bana şunları düşündürdü: " Çakal adamsın erdal. Bulmuşsun ilik gibi hatunu( sesi bir sike benzemese de cilveli, insanın içini kıpır kıpır eden oldukça kadınsı bir anlatımı olduğuu itiraf etmeliyim) sineye çekiyorsun sevabını günahını.

Bir durum değerlendirmesi yaptım: "Bu konularda bu kadar konuşan, geçmişinde sevgilileri olan, sesi cırtlak olsada cilvesi sesine yansıyan bir kız çirkin olamaz! Ulan Erdal piyango vurmuş sana!"

Kız devam etti: "Zaten çok uğraştı o benim için. İlk  teklif ettiğinde afedersin(burada ses kısıldı ve net anlaşılamadı.) a........ s....tım. Yine de çaba sarfetti beni elde edebilmek için çok uğraştı. Onun için gelip geçici bir heves olmadığımı gösterdi bana. ( Erdal bu kızı kaçırma. Seni ilk teklifte reddetmesi her göz kırpana kalbini vermeye meraklı olmadığını, nazlı cilveli olduğunu gösteriyor. Tam da güzel kızlara özgü davranışlar, söylemler bunlar.)

"Erdal' ın ailesi çok zengin"
" Geçen gün partiye birlikte gittik. Orada da çok yakışıyorsunuz dediler"

Hayal dünyamda kızı ve Erdal' ı yan yana getirdim. Zengin, kibar, efendi, kadın ruhundan anlayan erkek Erdal;

ve tamamını buraya aktaramayacağım konuşmalarından anladığım kadarıyla ( itiraf etmeliyim üzerine biraz kendi hayal gücümü de katarak gözümde canlandırdığım) güzel kız.

Kızı hayal dünyamda tam olarak şöyle canlandırmıştım: sarışın, mavi gözlü, uzun bacaklı, bembeyaz dişli, günde 3 kez duş yapan, boş zamanlarında tenis oynayan, kırmızı/ bordo ojeli, kırmızı ,topuklu ayakkabı tercih eden, zayıf, zarif, spor salonu müdavimi, partilerin, alemlerin aranan siması, facebook profil resminde içkili resimleri olan, muhtemelen izmir' in bağrından kopup gelmiş,güzelliğiyle herkesi etkileyen bir kız.

Bunları aklımda canlandırırken otobüslerde ender rastlanır bir şey olan "hoş bir koku" burnuma geldi. Bunun kızın pahalı parfümü olduğundan en ufak bir şüphem yoktu.

Erdal' a imrenerek bir taraftan da takdir ederek süren otobüs yolculuğumun iki durak sonra sona ereceğini farkettim. Onların benden önce inmelerini istiyordum. Çünkü hayalimdeki bu zarif, narin kızcağızı gerçekten merak etmiştim. Ona tamamen erkeksi duyguların ötesinde bir "merak" duygusuyla bakacaktım ( evli barklı adamım ben karıyla kızla işim olmaz). Aklımda canlandırdığım bu hanımefendiye dönüp öküzce bakmak olanak dışıydı. Onlar inmedi. Ben inecektim. Ayağa kalktığımda koltuğumda bir şey var mı diye dönüp bakma numarasıyla kafamı çevirdim ve ONU gördüm.

Hayalimde İrina Shayk, İvana Sert kırması olarak canlandırdığım ceylan meğer şuna ( abartmıyorum) ikiz kardeşi kadar benziyormuş:






Yaşadığım dehşeti otobüsten iner inmez üzerimden atmam elbette mümkün olmadı. Uzunca bir süre sonra durumun komik yanlarını algılamaya başladım. Partiler, spor salonları, topuklu ayakkabılar, ojeler gözümün önünden yıldırım hızıyla geçti. Daha sonra ailesi zengin,kibar ( saçları sağa doğru özenle yatırılmış ve bastırılmış hayal ediyordum onu) erkek erdal ve yukarıdaki resimde gözler önüne serilen acı gerçek yan yana geldiler hayalimde...

Kız hakkında bir kızgınlığım yoktu. Erdal' a ise diyecek söz bulamıyordum. Türk erkeklerinin karşı cinsle ilişki kurarken fazla seçici davranmadıkları konusunda zaten kesin düşüncelerim vardı. Ancak bu kadarını kimse öngöremezdi

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Efsaneler Ölmez-Cs Italy Haritasındaki Tavuk


Genç yaştan beri Counter Strike oynayanların totemi, uğuru, adetidir bu arkadaş. Her el başında Conter Terrorist ekibi tarafından bıçaklanması veya kurşuna dizilmesi gerekir yoksa o elde uğursuzluk baş gösterir. Yeri gelir bu tavuğu öldürme yarışına girilir. Hatta acemi kardeşlerimiz bu tavuk sayesinde idman yapar ve seviye atlardı. Kısacası her elde %99 ihtimalle ölür ve Jason Voorhees misali bir sonraki elde tekrar geri gelir kendisi. Bu tavuğun başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi. Yediği bıçak, mermi, bombanın haddi hesabı yok. O bir efsane, o bir sembol...

Bana gol at yiğidim

Futbolcuların çeşit çeşit gol sevinci var.

a) Topu alıp karnına sokarak hamile eşine selam çakanlar,

b) golü atanı "altta kalanın canı çıksın" mantığıyla cezalandıranlar ( Türkiye'de yoğundur)

c) ellerini bitiştirip kalp yaparak tribündeki sevgilisine/ karısına öpücük yollayanlar

d) deli sikmiş gibi oradan oraya koşanlar

e) gol sevincini paylaşmak isteyen arkadaşlarının temaslarından özenle kaçmaya ve "golü ben attım. bu bireysel bir şey. O zaman sevinç de bireysel olmalı. Siktir git amına kodumun zencisi senin terli bedenine ne sarılacağım?" düşüncesinde olanlar

f) tribünlere sus, nanik, nah işareti yapanlar, tribündeki meçhul bir şahsı parmakla göstermek biçiminde veyahut  işte buna benzer türlü türlü el işareti yapanlar

e) golden sonra tribünlere, asker selamı, çetnik selamı, nazi selamı, izci selamı vb. her türlü bokun selamını verenler.

g) koşa koşa taç çizgisi yakınına gelip dizlerinin üzerinde ıslak zeminde kayanlar


e) sanki gol olmamışçasına soğukkanlı davrananlar( karizması yüksek topçulardır. Gol atmaya alışığım ne sevineceğim amele gibi. mesajı verirler)

ve daha niceleri. Ancak bir de şunlar var ki, gol sanki bir niyetin bahanesi yerine geçiyor:






Finallerden Ötürü Başımı Kaşıyacak Vakit Bile Bulamıyorum



Damarlı 18 santim sahibi olmak gibi bir şey olsa gerek bunu söylemek. Bir de paylaşım sitelerinde bahsi geçen eylemi fotoğrafa döken kardeşlerimiz de var. İlerleyen dönemin potansiyel kel, top sakallı ve gözlüklü eleman adayı hepsi.

26 Mayıs 2012 Cumartesi

At Yalanı...

Öyle yalanlar vardır ki, aşk filmine koysan on numara senaryo olur. Bütün sulu nevaleleri hayranın yaparsın. Zamanında dudaktan öptürmeyen liseli sevgilime: "bunun bir önemi yok, senin varlığın bile bana sonsuz bir mutluluk veriyor" demiştim. Istırabını siktiğimin kızı. Ben de az hıyar değilmişim bu arada.

Paradontax Reklamındaki Tükürükçü Eleman


Rtük'e "midemizi bulandırıyor lan :(" adı altında şikayet edilmişliği olan ulu manitu.


Kendisinde günün yorucu temposunu birkaç dakika sonra hanımının üzerinde atacak olan anadolu yiğidi potansiyeli var.


Açmayın Nineler


Bu espriyi yapan bir milyonuncu kişi olarak ödülü hak ettiğimi düşünüyorum.

İsminin Hakkını Veremeyenler-Armand Assante


Judge Dredd(bakmayın Imdb programına, hak etmiyor o puanı) filminin kötü adamı Rico. Bunun dışında da var tabi ele avuca gelen birkaç icraatı; 4 adet Altın Küre adaylığı ve 1 adet Emmy kazanmışlığı var. Yine de sokaktan 80 kişiyi çevirip sorsan en fazla 1 kişi bilir ki o da ben olurum muhtemelen. En son Shark Swarm adında, 18. sınıf bir filmde gördüm kendisini. 1949 doğumlu olmasının da etkisiyle bir hayli çökmüş ve kendisinden umudu kestik haliyle.

Ah Armand ah, senin bu isim ve karizmayla Sharon Stone ile Temel İçgüdü filminde sevişmen gerekirdi.

İsminin Hakkını Veremeyenler-Vinny Testaverde


Nfl'in 8 milyon dolarlık adamı.. 1987 yılının birinci tur birinci sıra seçimidir Testaverde. Adını duyunca kıvırcık uzun saçlı, karizmatik, kadınların sevgilisi bir adam beliriyor insanın aklında ama kendisi kaleyi tutmayan bir şut girişimi oldu bu konuda. 44 yaşına kadar oynaması, ara sıra iyi bir performans sergilese de genelde ortalama, kimi zaman vasat bir performans sergilemesi, son senelerinde şeker çocuk Chad Pennington'ın yedeği olması bu başlıktaki kategoriye girmesi için yeterli bir sebep. Biz seni Amerikan dizilerindeki mafya babası karakteri olarak görmeyi umardık Vinny.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Ne Tür Müzik Dinliyorsun Sorusuna Pagan Metal Cevabını Vermek

Yağlı uzun saçları olan, siyah giyen kürdan metalcinin sinemaya dair "yönetmenin bu filmi bende hayal kırıklığı yarattı. Kitabını okumuş biri olarak kitaptaki karakteri filme tam olarak yansıtamadığını düşünüyorum" demesi kadar ağır bir etki yaratır.

Malum, bu tür müzik türlerinde icra edilen şarkıların isimleri de pek bir cıks olmakta: Strange in Stereo, Let There Be More Light, Heart of the Ages, A Semblance of Normality, vb.

"Şu sıralar Heart of the Ages'in müptelası oldum" dediğinizi düşünsenize bi, ortalığın amına koyarsınız yeminle.

Hayal Kırıklığı

Oynadığın bir oyunda çıktıkça severek dinlediğin şarkının klibini izlediğinde bulur seni genelde.


Ulan Papa Roach grubu, hayallerimi yıktınız ibneler. Ben ki Murat Boz dinlediğimi fark ettiğimde psikolojik bunalıma giren bir insanım, bu tiple sizi dinlediğimi ele güne nasıl söylerim?


17 Mayıs 2012 Perşembe

Şişko kıza itiraf mektubu

Seni tanıyorum şişko kız. Sen twitter, facebook alemlerinde hesabı olan şişko kızlardansın.
Profil fotoğrafı olarak sadece yüzünü gösteren resimleri tercih edersin.
Sen en sikimsonik sözleri kendi motton ilan edersin, hatta abartıp hayat felsefen(!) yaparsın:

" yönetmen benim istediğime yol veririm istediğime rol!!"
" ... ben keyfim ve kahyası"

bu sözleri ve bunlara benzer nice saçmalığı seninle tanıdım şişko kız.

Sen derinlikli sözler olduğuna inandığın( tanrım böyle bir şeye nasıl inanıyorsunuz?) ama aslında yüzeysel ve anlamdan yoksun, hatta afedersin bir sike benzemeyen bu sözleri gerçekten beğendin.

Senin varoş, kilolarca makyaj yapsan da kapatamayacağın kadar varoş, cahil, kültürsüz, arabesk, ezik yönüne hitap etti, hoşuna gitti bu sözler.

İtiraf et google' a en az 100 kez "en güzel msn sözleri" yazmadın mı?

Sen bize çok yalanlar söyledin şişko kız. Senin hiç sevgilin olmadı. Hayalinde yarattığın (sözde) askerdeki Ahmetleri,( yine sözde) başka şehirde üniversite okuyan Mehmetleri, fotoğrafı şu an yanında olmayan alileri  bize sevgililerinlermiş gibi yutturmaya çalıştın. Biz sana hiç inanmadık şişko kız. Seni dinledik evet. Sonra sen gidince götümüzle güldük sana. Yalanlarını yüzüne vurmaya yaklaştığımızda " Arada mesafe olunca ilişki yürümüyor" diyerek ayrıldın o hayal sevgililerinden. Biz seni çok iyi tanıyoruz şişko kız.

Sen kendini çok değerli sanıyorsun şişko kız.

Seni kimse sevmiyor.

Senin sevgilin elbette yok. Bunu herkes biliyor.

Kimse adam yerine koymuyor seni.

Yüzüne gülen gülmeyen  herkes seninle dalga geçiyor.

İnsanların gülmek istedikleri zaman tutundukları dalsın sen.

Sen bir araçsın şişko kız.

Kendini özel gösterme çabaların, bulunmaz hint kumaşı olduğunu sanman, "bakın ne kadar sosyal bir şişkoyum, kilolarımla barışığım" şeklinde bize ispatlamaya çalıştığın ama aslında kendini de inandıramadığın düşüncelerin, " ne zaman sinemaya/ yüzmeye/ balığa gidiyoruz canımss" deyişlerin ve buna benzer pek çok denemeyle beynimizde oluşturmak istediğin imajların, kazımak istediğin subliminal mesajların hiçbir işe yaramıyor. Hiçbirimiz seninle sinemaya gidecek hatta yolda yan yana yürüyecek kadar aptal değiliz. Hele ki seninle balık tutmak için aynı sandala binmek gibi bir tehlikeyi hiçbirimiz göze alamayız. ve seninle yüzmeye gitmek bir çeşit intihar girişimidir.

Seni her türlü çabana rağmen şişko olarak tanıyoruz biz.

- Tuğçe ne giymiş gördün mü?
- Hangi Tuğçe?
- Hangisi olacak ayı tuğçe.

Bak ayı diyoruz sana şişko kız. Kilolarıyla barışık tuğçe veyahut hafif kilolu demiyoruz. Balık etli tuğçe bile demiyoruz.

Suç sende şişko kız. Bize malzemeyi sen veriyorsun. Şişko olman başlı başına seninle dalga geçmemizi sağlamaz çünkü çağımızda herkes şişko. Bunun dalga geçilecek bir tarafı yok. Zaten bu çok basitçe olur. Ama senin bir şişko olmana rağmen girdiğin o tripler yok mu? Onlar seni yakıyor. SUÇ SENDE ŞİŞKO PATATES.

Sen böyle davrandığın sürece emin ol ki biz o sırada başka bir yerde sana götümüzle gülüyor olacağız. Sosyal şişko kız.





15 Mayıs 2012 Salı

Dede Korkut

Dede Korkut hikayelerinden öğrendiğimize göre eski çağlarda Türkler çocuklarına doğar doğmaz isim koymaz, bir hayvanla güreşmesini, onu öldürmesini, öldüremese de kanını dökmesini ya da herhangi bir başka vurmalı, kırmalı, kanlı kahramanlık gösterisinde bulunmasını beklerler imiş. Boğaç isminin de boğa ile güreşen ve onu haklayan anlamında Türkçe bir sözcük olması buna bir kanıt oluşturuyor. Ancak bizim konumuza gelirsek bana göre günümüzde bu örfün değiştiği çok çok iyi olmuş. Çünkü eğer değişmeseydi ya ezici çoğunluğumuz isimsiz kalacaktık. Ya da....


In the Electric Mist


Her şeyden önce şu klasik espriyi dile getireyim; bu kadro ile daha iyi bir film çekilebilirmiş :(

Ne cinayetlere değinildi film boyunca, ne de cani katil Murphy'ye. Olay da bir anda çözülüyor, pek bir şey anlamadım. Yine de evde, sinemada, Efe Tur'da sıkılmadan izlersiniz eğer bir Atilla Dorsay değilseniz.

Bunlar haricinde bir de şu var:

+ Sütünü iç ve yatağa gel, sevişmek istiyorum.

Arkadaşlar benim için bitmiştir bu filmin tartışması. Bu replik bir filmi başlı başına 10 numero yapar. Her eve lazım bir cümle hiç kuşku yok ki :(

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Sinop İnceburun Prototipi Tadında Burnu Olan Kız


Kendini çirkinleştiren kıza oranla bu arkadaşa daha çok üzülmekteyim. Brian Griffin misali ele alırsak: "Meg, eğer tanrı olsaydı sen bu kadar çirkin, anan bu kadar taş olabilir miydi?"

Family Guy'a selam çakıp, ateizme(kendini evleneceğim kıza saklayan namazında niyazında bir adamımdır ben) göndermemizi yaptıktan konuya dönelim; ellerinde olan bir şey değil bu, ki %98'i ameliyat ile o burundan kurtulmayı ister mutlaka(%2'lik kısmı çözemedim henüz). Yani hemen hepsi durumun ne kadar vahim olduğunun farkında.

İlginçtir ki birçoğu bu durumdan nefret etmekle birlikte kendilerine tapmaktan da geri kalmazlar. Kameraya her daim kafayı sağa veya sola 45 derecelik açıyla çevirerek bakarlar.

Erkekler bu konuda daha şanslı zira kafan uzun olur, ne bilem burnunun büyük olduğu bellidir ama bu göz önünde burundurulan(ashuahds espri yaptım) bir durum olmaz çoğu zaman. Maalesef kızların böyle bir şansı yok, o burun küçük olmalı :/

Olmazsa, 21 yaşındayken bile eline bir tane erkek eli değmez. Bunun bir üst kademesi çirkin olmaktır; hem çirkin olup hem de koca burunlu olmak, en üst sınır ise bunların yanında tahta olmaktır. Bu arkadaşlar ailelerini doğrarsa onları anlayacak tek kişi ben olacağım :/


Kaybeden Olmak




İddaa Bayisi İşleten Kirli Sakallı Adam


Hobileri kitap okumak, müzik dinlemek, spor yapmak ve 50 lira kazanmak için kupon yatıranlarla "ben 50 misliden aşağı basmıyorum, adam 50 lira kazanmak için oynuyor lan ahaha" şeklinde dalga geçmek olan zat.

-günün birinde buraya bir foto gelecek-